16 Ocak 2010 Cumartesi

Galatasaray:87 Aliağa:69

Ligin en inanmış takımı olan Galatasaray’ın Aliağa maçında çok fazla zorlanacağını düşünmüyordum. İlk yarı pek beklediğim gibi olmadı, fakat Galatasaray’ın ikinci yarının hemen başında yakaladığı seri maçı rahat kazanmasını sağladı.

Aliağa Petkim ve Galatasaray’ın benzer oyun oynadıkları söylenebilir. Hızla rakip alana geçip , ilk boş şutu kullanma ve mümkün oldukça fazla topu potaya göndermek. İki takım arasındaki kalite farkı bu maçın böyle açık ara bitmesindeki en büyük etkendi.

Galatasaray’ın -5 puan cezası kaldırıldıktan sonra ligde kalma hedefi playoff hedefine döndü. Yaşadıkları skandal camia olarak birlikteliklerini güçlendirdi. Burada Galatasaray yönetiminin krize müdahaledeki başarısı da yadsınamaz bir gerçek.

Galatasaray’ın oyun anlayışına baktığımızda iyi hücum yapan, gerektiğinde sert savunma yapabilen her maçı kazanmak isteyen bir görüntü içindeler. Hücumda şutörü bulana kadar yapılan paslar, dört numaralı oyuncularının oluşturduğu şut tehdidi ve gerçek bir üç numaraya sahip olmaları önemli artıları. Fatih Solak’ın da takıma katılması pota altı savunmasındaki zaafları ortadan kaldırmış durumda. Bir tek Washington konusunda benim ciddi şüphelerim var, takıma zarar verebilecek bir oyuncu gibi duruyor, umarım o da bir kalıba sokulabilir.

Gerçek üç numara diye bahsettiğim Jasaitis bu ligde Shumpert ile birlikte oyun tarzını en fazla sevdiğim oyunculardan. Hücumda her zaman doğru yerde durarak rakip savunmları hep kuşku içinde bırakan, kendini unutturduğunda da cezayı kesen bir tarzı var. Galatasaray hücumlarındaki en büyük zenginlik. Ribaund ve savunma katkısı da önemli özelliklerinden. Bunun yanında Rancik ve Wilkınson da çok değerli oyuncular. Savaşçı özellikleri, şut tehdidi oluşturmaları ve takım oyuncusu görüntüsünde olmaları onları değerli kılıyor.

Cem Akdağ konusunda şüphelerim vardı. Onu çok fazla tanımadığımdan pek de yorum yapabilecek düzeyde değildim. Hala koçluğu konusunda konuşamam, fakat takımı bu kadar kısa sürede motive etmesi ve krizden hızlı bir şekilde çıkarması sebebiyle onu sadece tebrik etmek gerekir.

Aliağa Petkim, Hosley’nin iyi oynamasına bağlı bir takım görüntüsü içindeydi. Bu anlayış onları sadece ligde tutabilir, gerisi zor. Yine de ilk defa maçlarını izledim genel bir yorum yapmak yanlış olabilir. Yüzdelerini arttırdıklarında daha fazla etkili olacakları kesin.

15 Ocak 2010 Cuma

2010 Hayal Kırıklığı Vol1

Dün akşam Abdi İpekçi’de Tanjevic’in 2010 planlarından ilkinin çöküşüne tanık olduk. Aslında hiçbirimiz şaşırmadık. Bu takımın bu antrenörle daha ileriye gidebilmesi sadece hayaldir.

Tanjevic ilk geldiğinde aslında elinde 2-3 yıllık iyi çalışmayla Final Four’a yürüyebilecek bir takım vardı. Ümit vaat eden genç oyuncular, (Semih, Oğuz, Vidmar, Ömer Aşık, Emir Predzic) Eurolegue tecrübesine sahip oyuncular (Ömer Onan, Mirsad Türkcan, Solomon) ve Mrsic gibi büyük bir tecrübe. Bunun yanında Ülker’in ekonomik desteği ve Fenerbahçe’nin taraftar gücü. Tanjevic bir antrenörün isteyebileceği her şeye sahipti. İyi bir sistem kurup gençlerin yeteneklerinin gelişimine yardımcı olarak basketbolu keyifle oynayan bir takım yaratsa başarı çok uzak olmazdı, fakat hep tersi oldu. Yıllardır bir sistem göremedik. Oyun içinde çok fazla üçlük deneyen ve sadece anlık performanslarla maç kazanabilen bir takım görüntüsü vardı. Gelecek vaat eden oyuncuların da gelişme yerine sürekli geriye gittiğine tanık olduk, bütün oyuncuların isteksizlikleri gözle görülebilir bir duruma geldi. Tabi bu kadar olumsuzluk taraftarı da salondan uzaklaştırdı. Bu da bir anlamda Fenerbahçe Ülker projesinin çöküşü oldu.

Aslında tam da çöküş demek doğru değil. Yukarıda bahsettiğim ve basketbolla uzaktan yakından ilgilenen herkesin gördüğü hataları gidermenin kolay bir yolu var. Yeni bir teknik kadro ile yola devam etmek. Futbolda olsa çoktan bu değişiklik yapılırdı, ama basketbolda hala neden hiçbir hamle yapılmadığını anlayamıyorum. Bunu bana anlatabilecek herhangi bir kimse de yok herhalde. Baştan gelmesi hata olan bir antrenöre bu kadar sabredilmesi sinirime dokunuyor. Birkaç yıldır basketbol yazarlarının söylediklerine kulak asmayan Fenerbahçe yönetiminin en azından “Tanjevic istifa” diye bağıran taraftarının isteklerine kulak asmasını diliyorum.

Tanjevic giderse bu takımın başına kim getirilmelidir diye konuşmak çok gerekli değil aslında. Tanjevic’ten sonra kimi koyarsanız koyun kimsenin tek bir laf bile söyleyeceğine inanmıyorum.

Son dakika transferi Roko Ukic hakkında bir şeyler söylemek gerekirse, ilk maçında çok iyi bir görüntü çizdi. Topla oynamayı seven bir gard olması çok problem edilemez, çünkü bu takımın zaten bir sistemi yok.

Teşekkürler Malaga

Çok fazla söylenecek söz yok aslında. Efes Pilsen kendine yakışmayan bir ilk tur yaşadı ve Malaga’nın da yardımlarıyla Top 16’ya kalmayı başardı. Lider bitirebileceğimiz bir gruptan şans eseri çıkmak beni çok tatmin etmedi.

Efes Pilsen’in en büyük problemlerinden biri maç kazanmayı unutmuş olması. Bu sebeple başa baş giden oyunlarda bir panik havası yaşıyorlar ve çabuk dağılabiliyorlar. Ergin Ataman bu oyun içindeki maçtan kopmalara bir türlü çare bulamadı. Maç sonlarında kazandırabilecek hamleleri yapmaktan da uzak bir koç olduğundan başarısız bir grafik çiziyor. Ergin Ataman’ın başarısızlıkları bununla da bitmiyor; bazı oyunculardan gerekli verimi almayı bir türlü başaramıyor. Rokocevic, Nachbar bunun belirgin örnekleri. Belki de bu akşam Malaga’nın galibiyeti sadece Efes Pilsen’i değil Ergin Ataman’ı da kurtarmıştır.

Bakalım top 16 için nasıl bir hamle yapacak Efes Pilsen. Şu dakikada gerekli olsa da antrenör değişikliği ya da oyuncu transferi beklemiyorum. Ergin Ataman elindeki kadro üzerinde biraz daha çalışıp bu takımın en iyi şekilde nasıl oynayacağını artık bulmalı. Elindeki son şansı iyi değerlendirmeli.

Entente Orleans maçına değinecek olursak, kaybetme ihtimalini bir dakika bile düşünmemiştim, beklediğim gibi de oldu. Hızlı ve istekli başladık, maçın başında farkı yakaladık, daha sonra bocaladığımız anlar olsa da kırılma anlarını iyi oynadık.

Son olarak yayına değinecek olursak; maçın yorumcusu Nur Germen sanırım insanı basketboldan soğutabilir. Nedenlerini maçı televizyondan izleyen herkes biliyor zaten.

23 Kasım 2009 Pazartesi

"Cemal Vakası"

İlginç bir hafta geçirdik basketbolda önce Gs-Fb maçındaki olaylar, ardından tamamen saçmalık olan Cemal Nalga olayı. Öncelikle belirtmek isterim ki bu olayda tek sorumlu olarak Okan Çevik’i görüyorum. Bu olay bir sahtekarlık değil biraz önce programda Murat Kosova’nın da dediği gibi cahilliktir. Sahtekarlık boyutu olması için kazanacağın şeyin çok daha büyük olması gerekmektedir. Bir hazırlık maçını kazanmak için yapılmaz.

Cezalara gelirsek Galatasaray küme düşürüldü sayılır. Hükmen mağlubiyetlerin üstüne verilen -5 puanlık ceza küme düşmesini garantilemek için. Keşke Federasyon takımı küme düşürseydi de, herkese yaranmaya çalışmasaydı.

Antrenör kadrosuna verilen cezaya lafım yok fakat Turfan Ersöz’ün 4 ay cezası biraz ağır. Tufan’ın haberi var mı yok mu çok önemli değil çünkü Tufan’ın olaydan haberi var da Diğer takım arkadaşları Cemal’i bütün maç Tufan mı zannettiler. Antrenör baskısıyla verilen ve alınan bir forma var. Burada Federasyon oyuncuları biraz daha korusaydı iyi olurdu. Cemal Nalga’nın da basketbol kariyeri çok sekteye uğrayacak, Bir kişi çok kişinin emeğiyle oynadı.

Galatasaray’ın artık yeniden yapılanmaya gitme zamanı gelmiştir. Bu olay belki de daha iyi temellerin atılmasını sağlayabilir. Baştan aşağı yenilenmek için önünde iki sezon var. Fakat bu yapılanmanın başına çok iyi biri getirilmeli. Bu seçim çok önemli olacak, Bu seçim belki de Galatasaray’dan umudunu kesen Basketbol taraftarına yeniden güven aşılar.

8 Kasım 2009 Pazar

Efes Pilsen:80 Fenerbahçe Ülker:67

İlk olarak söylemek istiyorum ki beklediğim gibi bir maç oldu. Genelde Efes Pilsen Fenerbahçe maçlarında olduğu gibi mücadele çok iyi, fakat oyun kalitesi düşüktü.

Efes Pilsen maçın genelinde dört kısa ile oynadı, Fenerbahçe Ülker bazen buna karşılık verdi, fakat genellikle iki uzun ile pota altını kullanmaya çalıştı. İki takım da bu maçta iç dış dengesini iyi sağladı. Efes Pilsen 38’de 23 ikilik, 19’da 8 üçlük isabetiyle oynadı. Fenerbahçe Ülker ise 37’de 21 ikilik, 17’de 3 üçlük ile oynadı. Efes’in üçlükte daha yüzdeli oynaması maçı kazandıran en önemli etkenlerden biriydi. Son periyoda kadar Fenerbahçe Ülker de Efes Pilsen de çok iyi savunma yaptı. 3. periyot skoru 48-48 iken son periyotta Efes Pilsen’in 32-19’luk bir üstünlüğü var.

Efes Pilsen’de bugün en beğendiğim oyuncu Sinan Güler. Yine girdiği dakikalarda takım savunmasına enerji kattı, üstelik hücumda da çok verimli oynayarak takımını daima ayakta tuttu. (Eurolegue’de ona neden güvenilmediğini anlayan varsa lütfen yorum yapsın.) Nahbar’ın uyum sorununu yavaş yavaş aştığı ortada. Maçın başında isabetsiz attığı dakikalarda bile istekli olduğu görülüyordu. Maçın son periyodunda bu istekli oyununun karşılığını alarak maçı Efes’e getirdi. Kaya Peker, Efes Pilsen’de belki de en çok acıdığım oyuncu. Çok formda ve etkili oynuyor, fakat Ergin Ataman ondan vazgeçemediği için genelde maçları dili dışarıda tamamlıyor. Ermal’ın ona biraz daha fazla alternatif olması lazım. Gerçi bugün çok az süre alsa da Ermal özellikle savunmada etkili bir oyun oynadı. Galibiyeti getiren diğer önemli oyuncular; Ender ve Rakocevic. Efes’in hücumda en verimli iki oyuncularıydılar. Ender özellikle son maçlardaki performansıyla Kerem’in bayağı önüne geçmiş durumda.

Fenerbahçe Ülker’de ise Greer ve Semih Erden ön plana çıktı diyebiliriz. Özellikle Semih Erden’in, oynadığı dakikalarda çok etkili olduğunu gördük. Potadan uzak topu aldığında bile verimliydi. Greer benim sevdiğim bir gard tipi değil. Etkili maçlar oynayabilir, fakat kendi yeterli olmadığı gibi alternatifinin de olmaması sebebiyle Fenerbahçe’nin en yumuşak tarafı. Ömer Aşık’ın serbest atış kaçırmasının psikolojik sebepleri olduğunu düşünüyorum. Hiçbir zaman çok iyi değildi, fakat Avrupa Şampiyonası öncesi bu kadar kötü değildi. Gricek bir türlü bu takımın içine giremeyen oyunculardan. Ben onda daha fazla ısrar edilmesinden yanayım. Bugün yine 20 dakikanın altında süre almış. Mrsic artık yaşı gereği gard oynayamaz. İki numarada hala etkili olabileceğini düşünüyorum. Son olarak Mirsad Türkcan’ın bir an önce verimli bir şekilde dönmesi gerekiyor. Fenerbahçe Ülker’in en fazla sorun yaşadığı yerlerden biri orası.

Salonda olamadığımdan tribünleri çok fazla bilemiyorum. 500 kadar bağıran Fenerbahçe taraftarı duyuluyordu genelde. Onların maça olumlu veya olumsuz bir etkisi olmadığı biliniyor. Susmamalarına rağmen hakemler ve oyun üzerinde bir etki kuramıyorlar Yine de maç sonunda “Tanjevic istifa” diye bağırmaları çok hoşuma gitti. Fenerbahçe taraftarı ile tek ortak temennim.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Türk Telekom: 87 Efes Pilsen: 83

Haftanın son maçında kazanan Türk Telekom oldu. Bana göre Efes Pilsen için çok beklenmedik bir sonuç değil. İyi bir mücadele vardı, fakat Telekom’un 33’te 15 üçlük isabeti, maçı kazandıran en önemli faktördü. Telekom ligde ilgimi çeken bir takım değil, bu sezonki oyun yapılarını görünce iyice de soğudum. Hüseyin dahil herkes üçlük sallıyor. İsabetli attığınızda bir kaç maç kazanırsınız, fakat bu şekilde başarı sağlayamazsınız. Murat Özyer’in takıma sınıf atlatacak bir antrenör olmadığını da bildiğimden TBL’de şampiyonluk şanslarını çok düşük görüyorum.

Efes Pilsen’in takım olma çalışmaları devam ediyor. Bu süreçte mağlubiyetler gelmesi normal. Bu mağlubiyetlerin ligde gelmesi takım için çok daha önemli. TBL’yi kaçıncı sırada tamamlarsa tamamlasın finale kadar bir problem çıkmadan gelecektir. Euroleague’de yaşanacak kayıpların telafisi çok daha zor.

Efes’in deplasmanda bir Euroleague maçı oynayacak olması sebebiyle bu maçın pazartesi oynanmasına anlam veremedim. Efes’li oyuncular biraz yol yorgunu olarak İspanya’ya gidecek gibi görünüyor. Shumpert’in sakatlanması Efes için büyük tahlilsizlik, umarım uzun süre uzak kalmaz. Malaga maçında da bir aksilik olmamasını diliyorum.

1 Kasım 2009 Pazar

Galatasaray CC:98 Erdemir:89

Öncelikle belirtmek isterim ki pazar günü, dışarı çıkmaya üşendiğimiz şu sıkıcı havada ilaç gibi bir maçtı. Her açıdan keyifli oldu, kazananın Galatasaray olması da benim için ayrıca önemliydi.

Galatasaray’ı bu sezon ilk defa seyrediyorum. Jasaitis ve Washington’ı daha önce milli takımlarında izlemiştim, ama diğer iki yabancı hakkında hiçbir bilgim yoktu. Bugün Wilkinson da, Rancik de bana iyi bir izlenim verdiler. Galatasaray iyi bir takım, mücadele gücü yüksek oyunculardan kurulu. Birlikte oynamaya alıştıkça çok daha iyi işler yapacaklardır. Fakat Avrupa’da başarı ve ligde final hedefleri varsa o zaman bir pivot eksikleri var gibi görünüyor. Hüseyin Beşok keşke gönderilmeseydi.

Bu maçta Jasaitis beklediğim gibi performans gösterdi. Savunmanın zaaflarını iyi değerlendirdi. Boş şutlarda çok etkili olduğunu biliyordum, bugün bunu bir kez daha gördük. Washington’u daha önce izlemiştim ve etkili bir, iki numara olduğunu biliyordum. Bugün topla ne kadar hızlı olduğunu gördüm. Galatasaray hücumlarını bu hızla şekillendirebilir. Takımın Türk oyuncularının biraz kendilerine çeki düzen vermesi gerekebilir. Murat Kaya, Evren Büker, Tufan Ersöz ve Can Akın’ın gerçekten çok iyi oyuncular olduklarını biliyoruz; fakat bunun oyuna istatistiksel anlamda da yansıması gerekiyor. Bugün 4 yabancıdan 75 sayı katkı gelirken yerlilerden sadece 23 sayı geldi.

Erdemir’in üzerinde bir şansızlık olduğu kesin. Fenerbahçe maçından sonra bu maçta da uzatmada kaybettiler. Bu ligde çok can yakabilecek bir oyun oynuyorlar. Maç içinde geriye düşmeyi pek sorun etmiyor ve maçtan hiçbir zaman kopmuyorlar. Bugün Erkan Veyseloğlu’nun performansına da bir paragraf açmak gerekebilir. Çok etkili oynadı ve maçı 30 sayıyla tamamladı. Erkan çok sevdiğim bir oyuncudur, artık daha istikrarlı bir sezon geçirmeli ve bu performansını bizlere ilerleyen haftalarda da izletmeli. Bu sezon Erdemir’in eğer bu şansızlıkları devam etmezse Playoff’a kalacağını düşünüyorum.

Pazar günü Ntvspor’un bize hediyesi olan Toronto-Orlando maçı ile devam edecek.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Uykusuz İlk Gece

Nba’i genelde Ntv ve Ntvspor’un verdiği maçlardan takip eden biri olarak benim için sezon dün açıldı. Bir yandan Boston- Chicago maçını izlerken diğer yandan Nba.com aracılığıyla diğer maçları takip etmeye çalıştım.

Genelde normal sezon maçlarını izlemekten çok zevk almam. Sürekli duran oyun, sistemsiz hücumlar, sadece koşan başka hiçbir şey yapmayan takımlar yüzünden Avrupa basketbolunu tercih ederim. Fakat bu takımlar Playoff’a geldiklerinde evrim geçirirler ve Nba’in asıl heyecanı o zaman başlar. Ancak dün gece izlediğim Boston bu tanıma çok fazla uymuyordu. Bir playoff maçı ciddiyetiyle oynadılar ve farklı kazanmalarına rağmen zevk verdiler. Bu sezon sakatlık yaşamazlarsa şampiyonluk konusunda en büyük favori onlardır.

Diğer beklediğim maç Milwaukee-76ers maçıydı. Ersan’ın nasıl bir performans göstereceği benim için merak konusuydu. Sadece istatistiksel açıdan bakarsak 17 dakikada 11 sayı 4 rib 1 as. 2 top kaybı ve 5 faul yaptı. Üç sayı çizgisinden 5’te 1, toplamda 10’da 4 ile oynadı. Bu tablodan anladığım kadarıyla Ersan kendine güveniyor. Bu sefer bir çaylaklık dönemi yaşamayacak. İlerleyen haftalarda ilk beş başlaması mümkün görünüyor. Yalnız faul problemine çok dikkat etmesi gerekecek. Hazırlık maçlarında da aynı problemi yaşamıştı. Bu maçtan Ersan için umutlu bir tablo çıksa da Milwaukee için aynısını söylemek zor.

Toronto’nun nasıl bir görüntü çizeceği ilk iki maçtan belli oldu gibi. Güzel maçlar kazanacaklar, fakat istikrarsız olacaklar. Onları da henüz izleyemediğimden oyun sistemlerini, Hidayet’in bu sistemdeki yerini tam olarak bilemiyorum, fakat istikrar için daha sert bir takım olmaları gerektiğini düşünüyorum. Dün gece Memphis’e kaybetmeleri bunun göstergesi gibi.

Utah Jazz dün gece Mehmet Okur’un yokluğunda L.A Clipers’ı devirdi. Utah bana göre hatları kopuk bir takım. Hiçbir zaman sevmediğim Boozer’ın gönderilmemesi bu kopukluğu bu sezon daha da ortaya çıkaracak gibi. Umarım kendilerine gelirler, fakat önümüzdeki birkaç yıl zor görünüyor.

Diğer skorlar ise şu şekilde;

LA LAKERS

DAL MAVERICKS

80-94

PHO SUNS

GS WARRIORS

123-101

UTA JAZZ

LA CLIPPERS

111-98

BOS CELTICS

CHI BULLS

118-90

DET PISTONS

OKC THUNDER

83-91

IND PACERS

MIA HEAT

83-96

MEM GRIZZLIES

TOR RAPTORS

115-107

MIN TIMBERWOLVES

CLE CAVALIERS

87-104

NJ NETS

ORL MAGIC

85-95

NO HORNETS

SAC KINGS

97-92

ATL HAWKS

WAS WIZARDS

100-89

CHA BOBCATS

NY KNICKS

102-100

PHI 76ers

MIL BUCKS

99-86

30 Ekim 2009 Cuma

Efes Pilsen:77 Partizan:67

Dün gece Efes Pilsen’in gerçekten iyi yolda olduğunu gördük. TBL’deki diğer rakibinin Fenerbahçe Ülker’in aksine bu net bir şekilde görülüyor. Sistem üzerinden basket oynamaya çalışan bir takım görüntüsü içindeler. Ara sıra solo performanslar gösterseler de daha çok pas yaparak sayıya gitmeye uğraşan, hücumda eşleşme problemleri üzerine oynayan bir yapıdalar. Eğer bir akislik çıkmazsa Top 16’da çok daha iyi bir Efes Pilsen izleyeceğiz.

Ergin Ataman’ın yabancılar konusunda nasıl rotasyon yapacağı benim için merak konusuydu. Dün, ikinci periyotta belirli bir süre oyunda dört yabancıyla kalsa da, maçın genelinde 3+2 şeklinde oynadı. Bir tek Santiago’nun aldığı süreler konusunda yanlış yaptığını düşünüyorum. Maç içinde etkili olduğunu gördüğümüz Kasun’a daha fazla süre verip yedekleme konusunda Ermal’ı kullansa sanırım daha iyi yapardı. Santiago’nun takımdan gönderilmesi Efes Pilsen’in yararına olur diye düşünüyorum.

Efes Pilsen’in oyunu beni heyecanlandırdığından maçın genel atmosferini yazının girişinde yapamadım. Bu sezon gittiğim ikinci Efes maçında da tribünleri dolu görmek beni çok sevindirdi. Bazıları organizasyonla getirilmiş okullar, dershaneler olsa da Efes Pilsen’i gerçekten izlemeye gelen seyirci sayısı da fazlaydı. Ara sıra Efesliler’in başlattığı tezahüratlara tüm seyircilerin katılımıyla güzel şeyler ortaya çıktı. Yalnızca pota arkasında bulunan, amigoluk yapmaya çalışan yanında davul getirmiş bir grup çoluk çocuk kendini futbol maçında zannediyordu. Yavaş yavaş sadece Efes’i izlemeye giden gerçek basketbol taraftarı salona çekilince (aynı Efes’in efsane yıllarındaki gibi) çok daha güzel maçlar izleyeceğiz.

29 Ekim 2009 Perşembe

Efes Pilsen Partizan Maç Öncesi


Efes Pilsen için kritik bir maç olacak. Özellikle ilk hafta kaybedilen Rytas maçından sonra mutlak kazanmak zorundayız. Eurolegue’de ilk turun maç sayısı azaltılınca bu maçların önemi daha da arttı. Kazanmak için de daha dirençli oynamalıyız. Banvit maçında daha sert bir Efes vardı, bu maçta da bunu yapmalıyız

Rytas maçında Santiago ilk beş başlamış, Sinan Güler hiç oyuna girmemişti. Bana göre bu Efes’i takım olmaktan uzaklaştıran etkenlerden birisi. Ergin Ataman’ın özellikle bunlara dikkat etmesi gerekir. Euroleague ve ligde farklı kadrolarla oynamak sorun yaratabilir. Efes Pilsen beş yabancıyı aynı anda oynattığı anda iyi bir takım olsa da bu takım aslında Efes Pilsen olmayacak, lige döndüğünde değişen takım sürekli bir düzensizlik yaratacak. Zamanında bu problemi yaşayan başka Türk takımları da olmuştu. Bu TBL’nin bence büyük bir sorunu. Antrenörlere burada önemli bir iş düşüyor. Takımlardaki dengeyi korumak onların en çok dikkat etmeleri gereken konu. Ergin Ataman Euroleague ve ligin ilk haftasında bu dengede problem yaşadığını gösterdi. Umarım bugünkü Partizan maçında kendini ve takımını toplar.

Partizan her zaman tehlikeli bir takım olmuştur. Euroleague’in bir numaralı oyuncu fabrikasıdır ve önemli bir ekolün temsilcisidir. Sezon başlarında kurdukları takımlara bakıp onları rakip gibi görmemek büyük yanlış olur. Çok iyi bir sistem takımı olmaları sayesinde genç oyuncuların gelişimi için muhteşem bir ortamdır. (Bu ortamı görüp de gelişemeyen bir tek Semih Erden’i tanıyoruz.) Bu sebeple daima tehlikelidirler, dikkat edilmesi lazım.

Bu akşam tribünde olacağım, umarım maç sonunda bu maç ve ilerisi için daha güzel şeyler söyleyebilirim.

23 Ekim 2009 Cuma

İki Kötü Başlangıç

Aynı Fenerbahçe Ülker gibi Efes Pilsen de Euroleague’e kötü bir başlangıç yaptı. Efes Pilsen Final Four hedefi için kurduğu kadroyla çıktığı ilk Euroleague maçında; rakibi olarak görülemeyecek bir takım olan Rytas’a deplasmanda 77-70 kaybetti.

Sürpriz bir sonuç olsa da çok beklenmedik bir durum değildi. Efes Pilsen’de geçen seneki şampiyonluktan sonra zorunlu olarak değişen bazı şeyler var ve bunlar takımın yeniden form tutması için zamana ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Fakat bu uyumu sağlamanın bu sene çok daha zor olacağını düşünüyorum. Özellikle takımda bulunan yedi yabancının ikisinin TBL’de forma giyemeyecek olması uyumu zorlaştıran etkenlerden biri. Ligde oynamayan ve oynamayacağı açıklanan Santiago’nun Euroleague’de ilk beş başlaması, ya da lige döndüğümüzde kesilecek olan diğer yabancının hala belirsiz olması, sürekli değişen bir kadro yapısının olacağının göstergesi. Bu yapı eğer bir istikrara bağlanmazsa Efes’in işinin hayli zor olacağı açık ve net.

Maça gelecek olursak kazanmayı daha çok isteyen takımın kazandığı bir maç oldu. Maçtan aklımda kalanlar; Efes’li oyuncuların yediği bloklar ve çalınan bolca hücum faul, Rakocevic’in bu takıma çok yararlı olacağı, Nahcbar’ın iyi bir üç numara olduğu ve Efes’in acilen Kerem Gönlüm’e ya da ona benzer bir dört numaraya ihtiyacı olduğudur.

Efes Pilsen bana kalırsa bir an önce en az bir yabancısı ile yolları ayırmalıdır. Efes’in kadrosundaki genişlik bence yanıltıcı… Ekstra yabancıların takıma çok fazla yarar sağladığını bugüne kadar pek göremedik.

18 Ekim 2009 Pazar

Fenerbahçe Ülker:75 Kepez Belediye:67

Beko Basketbol Ligi 2009- 2010 sezonunu Kepez Belediye- Fenerbahçe Ülker maçı ile açmış bulunduk. Özellikle Avrupa Şampiyonası’nda yaşadığımız hayal kırıklığı sonrasında basketbol gündeminden biraz uzak kalmıştım. Sezon açılışıyla birlikte basketbol izlemeyi ne kadar özlediğimi anladım.

Kepez Belediye sezon öncesinde yaptığı transferler, çok beğendiğim bir antrenörü takımın başına getirmesi ve son olarak Türkiye Kupası’nda Efes Pilsen’i yenmesiyle benim gözümde en çok merak uyandıran takım oldu. Ancak bu maçta Kepez Belediye potayı görür görmez sayıya gitmeye çalışan, sistemden uzak bir takım görüntüsü çizdi. Arada patlamalar yaparak çok yüksek sayı üretebilecek potansiyelleri var; fakat bir sistem içinde oynamazlarsa ara sıra can yakan ancak istikrar sağlayamayan bir takım olurlar. Baldwin’e -takımı kendi kurmamış olsa da- ileride bu takıma uygun bir sistem geliştireceği konusunda güveniyorum.

Fenerbahçe Ülker’i ise sistem olarak anlatmaya gerek yok. Tanjevic ve Solomon olduğu sürece benzer oyunlarına devam edecekler sanıyorum. Yeni transferlerden Greer benim gözümde gereksiz bir oyuncu, bu tarz oyunculara zor ısınıyorum. Basketbolu takım oyunundan uzaklaştırıyorlar. Bunlardan iki tanesiyle gard rotasyonunu doldurmak zararlı olabilir. Gricek bu sene yeni transfer sayılabilir, bu sezon eğer Tanjevic izin verirse çok yararlı da olacaktır. Kinsey ise kaldığı yerden devam ediyor, enerjisiyle takıma büyük yarar sağlıyor.

Apdi İpekçi Spor Salonu yenilenmiş, göze hoş geliyordu. Genelde seyircisiz maçlar için üzülürdüm, ama bu sefer bu sessizlik fazlasıyla hak edilmişti.

26 Eylül 2009 Cumartesi

Gizli Kahraman Kim?


2009 Avrupa Şampiyonası'nda takımımızın özellikle grup maçlarında çıkardığı başarılı oyunun arkasındaki kişi acaba Orhun Ene mi?

Bu soru hepimizin aklına takıldı; özellikle gerektiği zamanda mola alan, takımın maç içinde düşüş göstermesine pek izin vermeyen iyi bir kenar yönetim görünce doğal olarak Tanjevic'i tanıyan herkes şaşırmıştı. Milliyet yazarı Ümit Avcı da yazısında özellikle buna değinmiş.

2010'da Tanjevic'e rağmen başarı gelir mi? Şu anda tüm basketbol severlerin kafasını kurcalayan soru bu. Federasyonun Dünya Şampiyonası için farklı bir adım atacağını düşünmesem de 2010'dan sonra yeni bir plan yapılarak Orhun Ene, Harun Erdenay ve İbrahim Kutluay üçlüsüne takımın bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Ya da bu üçlüyle birlikte çok tecrübeli bir Türk antrenör olabilir. İsim saymaya gerek yok gelebilecek isimler zaten bellidir.

Orhun Ene benim gözümde Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi oyun kurucusuydu. Şimdi de onun çok büyük bir antrenör olabileceğini düşünüyorum. Tanjevic gibi bir adamın ona verebilecek bir şeyi yok. Orhun Ene Tanjevic'in yanında ancak sinir hastası olur. Tabi hala olmadıysa.

19 Eylül 2009 Cumartesi

Bu Kez Olmadı Tanjevic



Milli takımımız turnuva boyunca çok mücadele etti, fakat özellikle son iki maçta kazanabilecekken maçı koparmayı başaramadı. Her maçı son saniyeye bırakırsanız, bazı zamanlar şansınız dönmeyebilir. Takımı tebrik etmemiz gerekiyor şu ana kadar sahada elinden gelenleri yaptıkları için, fakat kazanabilecekleri maçları kaybettiklerini de söylememiz lazım.

Tanjevic'in özellikle turnuva başından beri iyi performans sergilediğini söylemiştik. Şu ana kadar küçük hatalar yapmıştı, fakat bu maç onun da turnuvadaki en kötü maçı oldu. Uzatma dakikalarında döndüğü beş kısaya pek anlam veremedim, bir de Türkiye'nin kazandığı tüm maçlarda son dakikalarda Ömer Aşık oyunda oluyor ve iyi katkı veriyordu, bu maçta niye bu kadar oynatmaktan korktu onu da anlamadım. Serbest atışları turnuva boyunca kaçırdı, ama onun olması hücumlarımızı daha dengeli kılıyordu. Son olarak savunmayı yönetmekte bu kadar başarılı olan bir antrenörün hücumları yönetmekte de bir o kadar kötü olması ilginç. Umarım 2010 Dünya Şampiyonası'na kadar takıma kritik hücumlarda ne yapması gerektiğini anlatabilir. Eğer hücum seti yazmakta başarılı değilse tecrübeli bir türk antrenörden yardım alsın bir yıl içinde.

Spanoulis çok korktuğum bir oyuncuydu. Korktuğum kadar da varmış. Bu adamın eli hiç titremiyor, Fransa maçında ve bu maçta son dakikalarda attığı şutların hiç birini kaçırmadı. Bizim de böyle bir oyuncuya ihtiyacımız olduğu kesin. Nba'de bu özelliği ile ünlenmiş Bay Dördüncü Çeyrek'imiz burada pek bu özelliklerini gösteremedi. Sakatlığı sebebiyle bu kadar hata yaptığını düşünmek istiyorum.

Turnuvada iki maç daha yapacağız, fakat bu maçlarda takımdan ekstra bir şey beklemek hata olur. Dün uzatmaya giden maçın ardından 12 saat geçmeden bugün Fransa ile oynayacağız. Zaten artık bir amacı kalmayan Milli Takım'ın bu maçta yorgunluk harici bir de motivasyon sıkıntısı yaşayacağı kesin. Fransa Dünya Şampiyonası'na gitmek için bu maçı kesinlikle kazanmak isteyecektir.

Son olarak bir kez daha Milli Takım'ı mücadelesi için tebrik etmek istiyorum, fakat belirtmem lazım ki, bir daha madalya şansımızın bu kadar yüksek olduğu başka bir turnuva geleceğini zannetmiyorum. Takımların güçlerinin bu kadar dengeli olduğu bir turnuvaya rastlamak zor olur. Turnuvada olmayan yıldızları saysak ne demek istediğimizi herkes anlayacaktır. Takımı mücadelesi için tebrik etsek de bu turnuvada 5. olmak bile başarı sayılamaz.

17 Eylül 2009 Perşembe

11 Dev Adım

İkinci grupta oynadığımız üç maçta da heyecan doruk noktadaydı. Son topta yapılan mükemmel blok ile kazanılan İspanya, uzatmalarda hiç sayı yemeden kazandığımız Sırbistan ve son saniyede boş üçlükten yararlanamayarak kaybettiğimiz Slovenya maçı kalp krizlerine sebep olabilecek maçlardı. Şimdi önümüzde Yunanistan maçı var. Bu maçta da son ana kadar heyecanın hiç düşmeyeceği kesin gibi.

İkinci turda oynadığımız üç maça baktığımızda, en istikrarlı oyuncumuz yine Ersan İlyasova. Ersan belki de turnuvadaki en iyi, en istikrarlı oyuncu. Maçlarda genelde iyi hücum yapamadığımız dakikalarda bizi daima ayakta tutuyor. Öldürücü üçlükleri rakip savunmaların dengesini dağıtıyor. Turnuva boyunca çok yüzdeli attığı serbest atışlarda tutulmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Aynı zamanda Türkiye’nin etkili savunmasındaki en önemli oyuncu da diyebiliriz. Bu turnuvada şu ana kadar Türk taraftarlardan sonra en mutlusu Milwaukee'li yöneticiler olabilir, gerçek bir yıldız kazanıyorlar.

Hidayet Türkoğlu, ikinci turun Türkiye adına en formsuz oyuncusu diyebiliriz. Özellikle ilk iki maçta kendinden beklenmeyen işler yaptı. Hücumda çok kötüydü. Sırbistan maçında 17'de 1 atması, eğer maç kaybedilseydi çok daha fazla konuşulacaktı. Fakat bu kadar kötü hücum performansına rağmen ilk iki maçta savunmada çok önemli işler yaptığı da açık. Belki hücumda kötü günündeyken bu kadar çok şut deneyip takımı oynatmaya çalışmaması eleştirilebilir; fakat oyunda kalması yüzünden Tanjevic'in eleştirilmesini yanlış buluyorum. Diz sakatlığı olduğu da biliniyor, ayrıca sakatlığına rağmen takımı yalnız bırakmadığı için de kendi adıma teşekkür ediyorum.

Ömer Onan, turnuvanın ilk iki maçında oynayamamış fakat Polonya maçında ayağının tozuyla rakip oyun kurucuyu bitirmişti. Bu turda da yine savunmasında bir düşüş yaşamadı, fakat Ömer Onan'dan beklediğim o üçlükler de bir türlü gelmedi. Ligde Efes maçlarında her zaman etkili kullandığı şutlar bu turnuvada pek öne çıkmadı; fakat Slovenya maçında önümüzdeki maçlar için iyi sinyaller verdi.

Ömer Aşık, turnuvanın belki de en iyi pota altı oyuncularından biri. Turnuvada Gasol ve Gortat gibi uzunlara karşı oynadığı oyun ile Nba'dekileri heyecanlandıran diğer bir oyuncumuz da kendisi. O oyunda olduğu sürelerde takımımız daha iyi organize oluyor. Pota altından etkili bir sayı tehdidi olduğundan rakip savunmaların dengesini daha rahat bozuyoruz. Fakat turnuvada serbest atış açısından felaket işler yapıyor. Bir ara 14'de 1’i bile gördü. Slovenya maçında pota altında bire bir kaldığında rakip antrenörün “hemen faul yapın” çağrısı ileriki maçlarda neler olabileceğinin göstergesi. Böyle atmaya devam ederse taktik faullerden çok nasibini alacak.

Kerem Tunçeri de çok iyi bir turnuva geçiren oyuncularımızdan. O, oyunda olduğu dakikalarda bir takım nasıl yönetilir dersi veriyor. Yüzdeli üçlükleri de kritik dakikalarda bizi yeterince rahatlatıyor. Oyunda olduğu zaman kendisine çok güveniyorum ve böyle devam etmesini diliyorum.

Semih Erden, ikinci turda kendini biraz topladı, fakat bu sefer de Oğuz Savaş düşüş yaşadı. Üç uzunumuzun da etkili olduğu bir maç görebilecek miyiz merak ediyorum. Öyle bir maçı zaten kaybetmeyiz gibime geliyor. Umarım Yunanistan maçı bunun için güzel bir örnek olur.

Sinan Güler, bu takımın en sevdiğim parçalarından biri. Her zaman işini yapıyor, özellikle savunmasının yanına kattığı üçlükleri turnuvada takım için değerini iyice arttırıyor. Biraz daha penetrelerini geliştirmesi ve daha az blok yemesi onu çok daha iyi yerlere getirecektir.

Engin Atsür, Slovenya maçında o üçlüğü atsa belki şu anda en çok konuşacağımız oyuncu olacaktı. Fakat Engin o üçlükte çok soğuktu, tercih hatası mı değil mi tartışılır. Bana Ender içeri girdiğinde bitirebilecek bir durumdaymış gibi geldi, acaba bu set üçlük atmak için mi çizilmişti, yoksa Ender'in kendi tercihi miydi? Belki de Tanjevic, son topu ya kazanalım ya kaybedelim diye düşünmüş, çeyrek final öncesi uzatma oynayarak takımı iyice yormak istememiştir.

Ender Arslan, bu turda ilk maçlardaki üçlüklerini aratır oldu. Yine etkili oyun oynuyor, iyi oyun kuruyor, fakat sayı katkısını özlediğimizi de söylemeliyim. Onun çembere değmeden giren üçlüklerini özledik, kısmetse Yunanistan maçında fazla fazla göreceğiz.

Barış ve Bekir ikinci turda fazla süre almadılar. Ben Bekir'in oyun tarzını seviyorum, o da görev adamı özellikle oyuna girdiği dakikalarda savunmaya yaptığı katkı açık. Bir de çok iyi bir üçlükçü, boş kalığında çok yüzdeli atan bir oyuncu. İlerleyen turda ihtiyaç doğrultusunda görev alacaktır. Fakat Barış için aynı şeyleri söyleyemem. Barış'ın bu turnuvada ne işi olduğunu merak ediyorum. Hiçbir yeteneği olduğunu düşünmüyorum Tanjevic'in genç kontenjanından takıma dâhil oldu, fakat o kontenjanı bile hak ettiğini düşünmüyorum. Takımda kalmasının sebebi Kerem Gönlüm şansızlığı olsa da bence yanlış tercihtir.

Bogdan Tanjevic de bu turnuvada beklenenin üstünde performans veriyor. Onun maçlarda uyguladığı rotasyon hepimizi korkutuyordu. Fakat tahmin ettiğimizden daha az hata yapıyor ve aldığı molalarla genelde takımı ayağa kaldırmayı başarıyor.

Son olarak Yunanistan maçında başarılar diliyorum. Kazanacağımıza olan inancım tam.

Fotoğraflar:Ntvspor.net


9 Eylül 2009 Çarşamba

Türkiye:94 Bulgaristan:66

Kâğıt üzerinde olması gereken sonuç buydu, fakat biz Milli Takım'ın bu kadar rahat kazanmasını bekliyor muyduk? Hayır. Milli Takım son sekiz resmi maçını kazanmış olsa dahi, geçmişten bugüne yarattıkları güven problemleri nedeniyle bir türlü emin olamıyoruz.

Maça bakacak olursak, son derece rahat bir şekilde tüm maçı önde götürerek kazanmasını bildik. Önemli Polonya maçı öncesinde Ersan ve Hidayet'i yeterince dinlendirme fırsatı bulduk. Ersan ve Hidayet sadece ilk yarıda maçı koparana kadar süre aldılar. Ender, Sinan, Oğuz, Bekir ve Ömer bugün yine çok iyi oynadılar. Özellikle Ömer'in blokları görülmeye değerdi. Bu oyuncuların istikrarlı bir şekilde Ersan ve Hidayet'e yardımlarının devam etmesi madalya almamız için çok önemli. Yine maçın tek eksiği Semih Erden'di. Bir türlü turnuvanın içine giremedi. Ancak Polonya maçı için onun formu da çok önemli. Özellikle pota altında Gortat ve Lampe'ye karşı Ömer ve Oğuz'un diri kalabilmeleri için Semih'in yardımlarına ihtiyaçları var.

Polonya maçı artık ilk turun son maçı değil ikinci turun ilk maçı olarak görülebilir. Galibiyet ile başlamamız çok önemli. Madalyadan söz etmek için erken dahi olsa madalyaya giden yolda Polonya çok önemli bir dönemeç. Kâğıt üzerinde seyirci desteği hariç her alanda üstünüz. Maçların kâğıt üstünde kazanılmadığı bir gerçek olsa da, özellikle kazanmaya başladığı zaman devamını getiren bir takım oluşumuz maç öncesi rahatlatan nedenlerin başında geliyor. Polonya maçında da ilk iki maçta olduğu gibi mücadeleyi bırakmayan ve galip gelen bir Milli Takım izleyeceğimize eminim.

8 Eylül 2009 Salı

Türkiye:84 Litvanya:76

12 dev adam dün Litvanya karşısında belki de öncesinde hiç inanmadığımız galibiyeti alarak herkesi çok mutlu etti.

Maç öncesi hepimizin ortak korkuları vardı. İlk başta da her zaman ki gibi Tanjevic geliyordu. Fakat korktuğumuz gibi olmadı, Tanjevic doğru bir beşle çıktı, küçük hatalar yapsa da maçı kazanmamızda önemli bir faktör oldu. İstikrarsızlığı ile ün salmış oyun kurucularımız çok iyi maç çıkardı, özellikle Ender Arslan son zamanlardaki en iyi oyununu oynadı. Pota altında ise sürpriz oyuncu Oğuz Savaş'tı. Üçlük atma alışkanlığından vazgeçerek, doğru yerlerde top istedi ve en önemlisi savunmada özellikle ikinci yarı çok iyi işler yaptı.
Ömer Onan'ın sakatlığında Sinan Güler ve Bekir'in ekstra katkıları, Ersan İlyasova ve Hidayet Türkoğlu'nun liderliklerinin gereğini yerine getirmeleri, Ömer Aşık'ın son periyotta pota altını karartması, Kerem Tunçeri'nin gerektiği zaman oyunu iyi yönlendirmesi maçı kazanmamızdaki diğer önemli etkenlerdi. Bir tek Semih Erden kötü günündeydi, fakat turnuva daha yeni başladı, ilerleyen günlerde o da kendine gelecektir.

Şimdi biz diğer iki maçta da galibiyet bekliyoruz. Özellikle milli takımın iyi başladığı turnuvaları iyi götürdüğünü ve hiç rakip ayırmadan hep aynı ciddiyetle oynadığını biliyoruz. Ömer Onan ve Engin Atsür'ün sakatlığına rağmen Bulgaristan'ı da yeneceğimize inanıyorum. Onlar da döndüklerinde Polonya önünde ikide iki ile daha rahat olacağımızı umuyorum.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Türkiye:87 Britanya:53

Zayıf rakip karşında ciddi bir oyunla farklı galip geldik.
Bu maçta;
-Bekir Yarangüme ve Sinan Güler turnuva için ne kadar önemli olduklarını gösterdiler.
-Ersan İlyasova'nın olmadığı dakikalarda 4 numarada sorun yaşayacağımızı bir kez daha görmüş olduk.
-Son olarak da güçsüz rakiplere karşı başa baş oynama alışkanlığımızı bu sefer göstermedik.

Kerem ve Ender'in olmadığı bu maçın; turnuva içinde en iyi yardımlaştığımız ve paslaştığımız maç olması ilginç bir not.

Misafirperver Milli Takım

Efes World Cup Milli Takım için son ciddi hazırlık sınavıydı. Ancak bu turnuvada pek umut verici bir oyun göremedik.
İlk maçta Hırvatistan ardından da Almanya maçlarını kaybederek turnuvanın en kötü takımından biri izlenimi verdik. Peki bu turnuvada görülen Milli Takımımızın belirgin eksikleri nelerdi?

1- Her zamanki gibi istikrarı olmayan oyun kurucularımız var. Kerem Tunçeri ,Engin ve Ender genel anlamda iyi oyuncular olsalar da iki maç üst üste iyi oynayamıyorlar ve kötü oynadıklarında da takıma çok zarar veriyorlar. Bu sorunun çözümü zor görünüyor, Polonya'da iyi günlerinde olmaları için dua etmeliyiz.

2-Herkesinde söylediği gibi Kerem Gönlüm'ün problemi sonrasında takımda görülen 4 numara eksikliği. Takımda tam bir dört numara yok. Ersan bu görevi çok iyi yapacaktır, fakat onun kenarda olduğu dakikalarda iki pivot ya da Barış Hersek ile oynamak sorun gibi gözüküyor. Barış bu takımda olacak yetenekte değil , diğer seçenek olan Semih ve Oğuz'u kullandığımız anlarda da, rakip dört numaraları savunmalarda büyük problem yaşıyoruz -özellikle şut atan oyuncuları. Aslında bu sorunun çözümü çok zor değildi. Kerem sorun yaşadığında Kaya veya Mirsad takıma dahil edilebilir sorun kökten çözülebilirdi. Fakat Tanjevic başında olduğu sürece Milli Takım böyle basit müdahaleleri görmeyecek gibi.

3-Savunmamız genel anlamda oturmuş değil. Maç genelinde iyi savunma yapsak da , özellikle oyun için kritik hücumları savunmakta sorun yaşıyoruz. Bu turnuvaya kadar çözülebilecek bir sorun gibi gözüküyor.

4- Takımda tam bir iki numara yok. Kısacası bir İbrahim Kutluay eksikliği hissediyoruz. Ben hala İbrahim'i bu kadroda görmek isterdim. Ömer Onan bu görevi yapabilecek bir oyuncu fakat o da çok yalnız kalıyor. Tanjevic genellikle iki oyun kurucu ile oynuyor, fakat oyun kurucularımız çok iyi olmadığından bu da her zaman olumlu sonuç vermiyor.

Bu saydığım olumsuzlukların üzerine kesin bir kaç şey daha eklenebilir, fakat bu olumsuzluklar eğer Polonya'da başarısız olursak konuşulmaya devam edilecek. Bazen kazanmak için her şeyin tam olması gerekmiyor. Kazanma isteği de başarıda büyük etken oluyor. Ne kadar eksik de olsa bu takımın Polonyo'da elinden geleni yapıp başarılı olacağına inanıyorum. Son dünya şampiyonasında 6. olurken de bir çok şeyimiz eksikti.


15 Ağustos 2009 Cumartesi

Basketbol Üzerine Saçmalayanlar #1


Selçuk Yula bugüne kadar okuduğum bir yazar değildi. Kendisi pek okunmaya değer yazılar da yazmıyordu, fakat Ekşi Sözlük'te linkini görüp okuduğum son yazısında gerçekten çok saçmalamış. Fanatik futbol yazarlarının sadece tutukları takımlara yaranmak için anlamadıkları konularda yorum yapmaları çok gülünç olabiliyor. Selçuk Yula'nın Kerem Gönlüm'ü bilerek doping yapmakla suçlaması ve Efes Pilsen'in şampiyonluğunu şaibeli ilan etmesi bu yorumların en komikleri arasına girebilir. Hatta tüm takım teste sokulsaydı diye bir laf da etmiş.
Ben Kerem Gönlüm'e sonuna kadar güveniyorum. Bilerek doping alma gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu durum için Ergin Ataman'ı suçlayan, Kambala doping cezası aldığında Aydın Örs'ü mü suçluyordu merak ediyorum.
Lütfen üzerinizdeki futbol formalarıyla basketbol yazısı yazmayın. Komik duruma düşüyorsunuz.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Simas Jasaitis Galatasaray'da


Çok iyi bir transfer fakat 1 yıllık sözleşme imzalanmış. Oyuncular Galatasaray'a 1 yıldan fazla gelmek mi istemiyor yoksa Galatasaray her sene sil baştan yaptığı için oyuncu gönderirken sorun yaşamak mı istemiyor anlamıyorum.
Bu yapılan hamleler güzel de devamı gelmeyeceği için boş görünüyor. Bu sezon kurulan kadronun üzerine gelecek sezon yeni bir şeyler eklenmeyeceğini yine silbaştan yapılacağını düşünüyorum. Aynı geçen iki üç yılda yaşadığımız gibi.

14 Temmuz 2009 Salı

Bostjan Nachbar Efes Pilsen'de


Efes'imize hayırlı olsun.


4 Temmuz 2009 Cumartesi

Hidayet Türkoğlu Nereye?


Hidayet'in Orlando'dan ayrılma kararı kesinleşince özellikle Portland, Miami ve Toronto'nun adları ön plana çıktı. Bu üç takıma baktığımızda Portland'a gitmesini genel anlamda isterdim, fakat son dakikalarda Toronto ile anlaştığı söyleniyor.
Ben Portland'a gitmesini tercih etsem de Hidayet'in gerçekten hak ettiği bir kontratı almasını daha çok istiyorum. Konuşulan toplam 5 yılda 3-6 milyon civarı bir para için Toronto'yu tercih ettiği. Bir çok kişi Hidayet 3 milyon dolar için başarıyı tepiyor diye bakıyor. Fakat başarı için neden Hidayet fedakarlık yapıyor da Orlando, Portland gibi takımlar yapmaktan kaçınıyorlar. Orlando, takımının yıllar sonra finale çıkmasındaki en önemli etkiye sahip oyuncusuna hak ettiği kontratı vermemiştir. Portland'ın da genç kadrosuna tam olarak oturacak ve başarı için kilit bir noktada duracak oyuncuyu 3-6 milyon dolar için kaçırması kendi hataları olacaktır.
Ben de Hidayet'in Portland'da oynamasını isterim, fakat parayı kazanan ben değilim, 3-6 milyon dolar da az bir para değil. Umarım Portland daha bir şeyler kesinleşmeden Toronto'nun verdiği kontratı karşılar.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Igor Rakocevic

Rakocevic'in adı bile heyecanlanmama yetti. Efes Pilsen'in yeni transferi olduğu söyleniyor. Bugün birçok sitede ve blogda kesinleştiği yazıyor ama hala Efes Pilsen'den resmi açıklama gelmedi. Eğer gerçekten bu iş bittiyse şampiyon artık gözünü Euroleague'e dikmiş anlamına geliyor.
İstatistiklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Edit: Resmi açıklama da geldi artık rahatlayabilirim. Uzun zamandan beri hiçbir transfer beni bu kadar sevindirmemişti.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Şampiyon EFES PİLSEN

Hak Eden Kazandı

12 Haziran 2009 Cuma

Saha Avantajı Fenerbahçe Ülker'e Geçti


Fenerbahçe Ülker:68 Efes Pilsen:77

Kolaylıkla ilginç bir seri olduğunu söyleyebiliriz. Şu ana kadar oynanan 4 maçı da deplasman takımları kazandı. Bu sebeple Türk Basketbolu'nda saha avantajı kavramının pek de önemli olmadığını anlamış olduk. Genelde taraftar desteği ile daha iyi oynayan bir takım olmasına rağmen Fenerbahçe Ülker, basketboldan pek anlamayan taraftarının rakip takım üzerinde kuramadığı baskı yüzünden bu sefer avantaj sağlayamadı. Seri 2-2'ye geldi, şimdi Ayhan Şahenk'e gidiyoruz. Artık; Fenerbahçe nasıl olsa Efes'i yener imajı yok oldu. Fenerbahçe'nin kazanmak için ekstra gayret sarf etmesi gerekiyor. Efes'in ise -kazandıkları psikolojik avantajı kaybetmemeleri için- dikkatli olup rehavetten uzak durması gerekiyor.

Maça gelecek olursak ilk defa maçın başından sonuna üstün götüren takım maçı kazandı. Fenerbahçe Ülker hep dengeyi sağlamaya yanaşsa da bir türlü Efes'i yakalayamadı. Gerektiği yerlerde Efes üçlükleri de sokunca maçı kazanmayı bildi.
Efes ilk iki maçta çok düşük yüzde ile üçlük attı, fakat tüm serinin böyle geçmeyeceğini Tanjevic'in tahmin etmesi lazımdı. Smith'i tutma görevini iyi yapmış olsalar da artık Efes'in tek skor opsiyonun o olmadığını da görmeleri gerekiyordu. Geçen yıllarda Drew Nicolas'ı kitleyince Efes'i yeniyordun, fakat Smith olmasa bile artık Efes her mevkiden sayı bulabiliyor. Bu maçta Charles Smith, hücum performansı olarak yine iyi olmamasına reğmen oyunun fazlaca içindeydi. Shumpert yine Efes adına maçın en önemli ismiydi. Sinan Güler ise ikinci yarıda belirli bir süre oyuna girerek Efes oyununa bir heyecan getirdi. Fenerbahçe Ülker'de Mrsic yine adına yakışır bir oyun oynadı. Solomon nispeten daha iyi bir günüdeydi. İlk iki maçta çok önemli işler yapan Ömer Onan, bugün 10 sayı atmasına reğmen pek gözüme çarpmadı. Mirsad Türkcan ise üçlüklerinde isabet sağlayamayarak bu sefer hayal kırıklığı yarattı. Bir de Vidmar maça kötü başlamamıştı, sonra neden şans verilmedi anlamıyorum.

Maçın hakemlerini ben de beğenmedim. Özellikle her müdahaleye faul çalmaları oyunun izlenebilirliğini düşürdü. Maçın toplamında 49 faul çalmışlar, dakikada 1 faulden bile yukarı bir ortalama. Fakat bu konuda da dengeli olduklarını düşünüyorum. Aynı ilk maçta olduğu gibi iki takıma da gereksiz gerekli bir sürü faul çaldılar ya da çalmadılar. Fakat ilk maçtan sonra Ergin Ataman'ın maç sonu konuşmalarında özellikle Tanjevic'i örnek alması gerektiğini söylemiştim, ama bu maçtan sonra Tanjevic'i örnek alması gereken iki kişi daha çıktı: Mahmut Uslu ve Nedim Karakaş.

10 Haziran 2009 Çarşamba

BBL Final Serisi #6


Fenerbahçe Ülker:91 Efes Pilsen:98

Dün resmi olarak Efes Pilsen Fenerbahçe Ülker üzerindeki şansızlığını kırdı. İlk iki maçın sonunu kötü oynayarak kaybeden Efes dün son dakikalarda kendine geldi ve maçı kazanmasını bildi.

Maça genel olarak baktığımızda yine iki takımda aynı kısırlıkta başladı. Fenerbahçe Ülker'in Efes'e göre daha iyi şut atması ve hücum ribaundlarından ikinci şansları bulmaları maçın genelinde önde gitmelerini sağladı.İkinci yarı da gidaşat biraz daha Fener'e döndü. Özelikle son periyotta farkın 10 sayı üzerine çıktığında Efes'in kazanacağını pek düşünen yoktu. Çünkü ilk iki maçta maçın sonunu iyi oynayan Fenerbahçe Ülker'di. Ancak bu maçta özellikle fark açıldıktan Fenerbahçe oyunu bir an önce bitirelim endişesiyle oyunu yavaşlatmak yerine gereksiz üçlükler kullandılar, genelde böyle üçlükleri sokan bir takım olmalarına rağmen bu şutlarda isabet bulamayıp kendi pota altında ilk yarının aksine hücum ribaundları vermeye başlayınca maçı kaybeden taraf oldu. Tanjevic maç sonunda kendi hatası olduğunu söylemiş fakat daha çok Solomon'un yanlış insiyatif alması gibi duruyordu. bir guard'ın o durumda daha sakin hamleler yapmış olması gerekiyordu.

Efes Pilsen'de Thornton, Sinan ,Shumpert ve Kasun maçın en iyi oyuncularıydı. Shumpert Efes'in kötü oynadığı dakikalarda ayakta kalmasını sağladı. Thronton ve Sinan son periyottaki geri dönüşün mimarlarıydılar. Kasun ise maç boyu pota altında rakip uzunlara karşı iyi durdu. Sinan'ın ilk yarı unutulması Ergin'in ayıbıydı. İlk iki maçtan sonra hala Charles Smith ile oynamasına şaşıyorum.

Fenerbahçe Ülker adına maçın öne çıkan oyuncusu Mirsad Türkcan'dı. Maçı kazanmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Damir Mrsic de yine savunması ve hücumda soktuğu kritik şutlarla iyi bir maç çıkardı. Fakat ilk iki maçın kahramanı Ömer Onan'ın maçın ikinci yarısında unutulması bence büyük hataydı. Solomon ise maçın sonlarında kötü bir oyun sergiledi.

Efes Pilsen seriye geri döndü ve bir inanç tazelenmesi yaşadı bu maçta. Fenerbahçe Ülker evinde kaybetmesine rağmen avantajından pek bir şey kaybetmiş değil. Bir maç daha Abdi İpekçi'de ve bu sefer erken havaya girmeyeceklerdir.

7 Haziran 2009 Pazar

BBL Final Serisi #5

Efes Pilsen:67 Fenerbahçe Ülker:70

Maç hakkında çok bir şey konuşmaya gerek yok. Zaten Mrsic o üçlüğü attıktan sonra epey sessiz kaldım. Sessizliği Ergin Ataman’a da tavsiye ederim. Ne de olsa maçın kaybedilmesindeki en büyük etken kendisi. Şans eseri kaybettiklerini söylemiş fakat maçın son dakikasını tekrar izlerse şans mı yoksa beceriksizlik mi olduğunu daha iyi anlayacaktır. Efes gibi bir takım , en kritik hücumunda iki kere yarı sahadan top çıkaramıyorsa bunu şansızlığa bağlamamak lazım. Genelde yapmadığım bir şeydir ama Tanjevic’i de tebrik etmek lazım.

Efes Pilsen seyirci baskısı olmadan oynadığı iki maçı da kaybetti. Serinin çevirilmesi çok kolay gözükmüyor. En azından Efes Pilsen’in yeni bir hamleye ihtiyacı var. Vujanic eğer sakat değilse bu maçlarda oynamalı. Rahatlıkla Charles Smith’in yerine denenebilir çünkü felaket bir seri geçiriyor, toparlanana kadar şampiyonluk elden gidecek. Savunmada çok fazla aksayan bir yön yok ama hücum için yeni bir şeyler üretmek zorundalar.

Fenerbahçe taraftar desteğini arkasına aldı mı daha da iyi oynayan bir takım. Bu sebeple sadece şampiyonluğu kazandık havasına girmemeleri onlar için yeterli olacaktır. Karşılarındakilerin Efes Pilsen olduğunu unutmadıkları sürece bu seriyi kaybetmeleri zor gözüküyor. Ama eğer erken havaya girmişlerse o zaman işler değişebilir. Burada da Tanjevic’e sadece motivasyonu sağlama işi düşüyor.

Abdi İpekçi’de oynanacak 3. Maçta tribünde olucam. Oyunculardan isteğim ilk iki maçta gösterdikleri mücadeleyi bu maçta da göstermeleri olacak. Fakat bu sefer kazanan Efes olursa çok daha güzel olur.